Kanal D’de aylardır Cumartesi akşamlarına damgasını vuran ‘Fırtına’ dizisi reytinglerde tepelerde geziniyor. Hemen hepsi tiyatro kökenli zengin bir oyuncu kitlesinin yer aldığı dizide ‘Ali’ karakteriyle başrol oynayan Murat Yıldırım bu ayki konuğumuz. Dizinin çekimleri esnasında ‘Feraye Ev’de bir mola anında yaptığımız söyleşide, başarılı genç oyuncuyu gerçek yaşamdaki kişiliğiyle tanıma fırsatı bulduk.
- Murat Yıldırım kimdir? Kendinizden söz eder misiniz? Sanat hayatınız nasıl başladı?
İstanbul’a makine mühendisi olmak için gelmiştim, Fakat gönlümün bir tarafında hep bir şeyler yapmak arzusu vardı. Tiyatro olabilirdi bu, tek kişilik bir gösteri olabilirdi. O sırada müzikle ilgileniyordum. Daha sonra okulda tiyatro kulübüne üye olarak tiyatro yapmaya başladım. Tiyatro yaparken televizyon işlerine gidip gelen arkadaşlar vardı, ben de birkaç kez gittim. Tanıştığım insanlar oldu, onlar oyun seyrettiler, çağırdılar ve bir şekilde televizyona girdik. Çok da televizyona girmek gibi bir niyetim yoktu hiçbir zaman. Yani benim için tiyatro çok önemliydi, hobi olarak yapıyordum ama birinci sıradaydı. Tiyatrodan başka bir şey düşünmüyordum. Ama böyle bir şeyler çıkınca da insanın önüne, yani o anlamda kafamda benimsediğim, olumsuz olamayacağını düşündüğüm her şeye o an için evet demiştim. Öyle başladık televizyona.
- Fırtınadan önce hangi dizilerde rol aldınız?
Fırtına’dan önce Büyük Yalan dizisinde oynuyordum, ondan önce Bütün Çocuklarım’da oynadım. Zaten elle tutulur üç tane işim var. Ama aslında Ölümsüz Aşk adlı bir diziyle başladım, o fazla sürmedi tabi şanssızlıklardan dolayı, 11 bölüm sürdü, orda da ufak bir rolüm vardı, keyifliydi o da. Televizyonla ilk tanışmam o diziyleydi.
- Fırtınada başrol oynuyorsunuz, bu nasıl bir duygu? Dizi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Öyle özel bir duygum olmadı hiçbir zaman, ben başrol oynuyorum diye. Evet diziden bahsedildiği zaman başrollerde Murat Yıldırım, Burçin Terzioğlu olarak isimlerimiz ne kadar geçiyor olsa da, bizim dizimizde herkesin rolü ağırlıklı, 7-8 kişinin ağırlıklı rolü var. Biz işin biraz daha merkezinde kalıyoruz, Yani şöyle, daha çok bu iki ailenin beyni gibiyiz. Çünkü bu iki çocuk üniversite okumuş, biraz daha aklı başında, aileyi az çok evirip çeviren bunlar. Aşk yaşayanlar da bunlar, diğerleri de yaşıyor ama bunların aşkı daha çok işleniyor. O anlamda evet, ‘Başrolse başrol’ diyorum ama hiçbir zaman başrol havasına girmedim.
- Fırtına sevilen bir dizi oldu, siz de sevilen bir karaktersiniz, bu diziyle birlikte popülarite ve insanların yaklaşımı açısından bir farklılık yaşadınız mı?
Bu diziden sonra oldu tabiî ki, önceki dizilerden tanıyorlardı ama bu diziyle daha fazla tanımaya başladılar. Çünkü başrolün burada etkisi oluyor, dizinin reklamı döndüğü zaman sadece siz oluyorsunuz ya da en çok siz oluyorsunuz. İnsanlar seyretmese de, size sempati duymasa da bir şekilde zihinlerinde yer ediyorsunuz ve sizi daha çok tanımaya başlıyorlar.
- Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir? Sinema filmi projeniz var mı?
Sinema filmi yaptık. Araf ile Altın Portakal’a aday olduk, ben aday oldum. O film de 100 bin seyirciye ulaştı, hiç fena seyircisi yoktu. Günahlarımız vardı, yanlışlarımız vardı, onları kendimiz gördük. Bir dahaki filmler için ben kendi adıma ders aldım. Senaristimiz almıştır ya da yönetmenimiz almıştır, onların kendi payına düşen şeyler ama benim ilk sinema filmimdi ve bununla da Altın Portakal’a aday olmak çok güzel bir duygu. İlk sinema filmimle. Bundan sonra da sinema filmi yapmak istiyorum zaten.
- Biraz da özel yaşamınızdan bahsedelim. Hobileriniz nelerdir, sanat, spor, siyasetle olan ilginiz nedir?
Kendime vakit ayırmayı çok seviyorum. İki günüm var örneğin. O iki günde, bazı arkadaşlarım o kadar sosyalleşmek zorunda değilsin diyorlar bana ama ben zorunluluk olduğu için değil gerçekten keyif aldığım için yapıyorum. Sporu olsun, tiyatroya gitmeyi olsun, eve kapanıp kitap okumayı. Hala bitiremediğim bir okulum var, dokuzuncu senem, Yıldız Teknik Üniversitesi ve son sınıf. Bu sene bitireceğim inşallah. Biraz da onunla uğraşıyorum. Ondan da keyif alıyorum, çünkü artık son noktadayım, sona yaklaştım.
- Türkiyede sanatçıların sizce ne gibi sorunları var? Gelecekle ilgili bir tedirginlik duyuyor musunuz?
Herkes kendine bir yol çiziyor. Kimisi magazinle bir yerlere gelmeye çalışıyor, sansasyon yaratmaya çalışıyor, kimisi de sadece işiyle bir yerlere gelmek istiyor. Herkesin kendine göre düşüncesi var. Benim de her zaman düşüncem şu oldu; bir yerlere geleceksem geleyim, gelmeyeceksem de hadi bana eyvallah. İnsanlar beni işimle konuşsunlar, onunla sevgili olmuş bununla şunu yapıyor, şurada görüldü, bu benim paramı mı arttıraca? Ben bu işi sadece para için yapıyor olsaydım o zaman evet her türlü yola başvururdum. Ama ben bu işi para için yapmıyorum. Ben ekranlarda o şekilde görünmek istemem. Hakkımda işimden değil de başka şeylerden bahsedilmesi hoşuma gitmez. Kimsenin hoşuna gideceğini de zannetmiyorum aslında ama bazen insan demek ki bir dürtüsü var, bazıları bilerek yapıyor. Bazıları bilmeyerek yapıyor ama onların düşünceleri. Benim kendime ait düşüncem bir gün bir yerlere, çok iyi yerlere işimle geleceksem geleyim. Gelemeyeceksem de gelmeyeyim yani, çok da önemli değil. Ben yine işimi yapacağım. İşimi çok seviyorum.
- Engelliler ve engellilerin sorunları hakkında bir bilginiz var mı?
Engellilerin hayatın içinde olması, hayatımızın anlamını ortaya çıkarıyor her şeyden önce. Hayata daha çok bağlanmamızı, onlarla olan ilişkilerimizi tabiî ki ayarlamamız gerektiğini bize veriyor. Ben çok duygusalım ama bunlara üzülmemek gerekiyor, bunlar hayatın gerçeği. Bir kere acımak diye bir duygu asla olamaz. Hiçbir insan için olamaz, bende de öyle bir şey yok. Sadece kendime üzülüyorum. Diyorum ki ben bulunduğum şartları değerlendirmiyorum, şükretmiyorum. Bunları düşündüğüm zaman üzülüyorum ama bunları bir kenara bırakıp, ne yapılması gerekiyorsa çok soğukkanlı bir şekilde yapılmalı, buna inanıyorum. Elimden geldiği kadar yapmaya çalışıyorum. Eğer vakfınızla ilgili bir şeyler yapma şansım olursa da sonuna kadar yanınızda olurum. Gelirim, her şeyi yapmaya gönüllüyüm.
- Batının bu konuda çok gerisinde olan ülkemizde engellilerin evlerinden dışarı çıkarılıp normal yaşamlarını sürdürebilmeleri için neler yapmak gerekir sizce?
Çok fazla kendimizle ilgileniyoruz, engelliler evlerinden çıkamıyor, evet. Engelsiz insanları bile düşünmüyorlar ki engelli insanlar hiç akıllarına bile gelmiyor. Bir gün kendilerinin de engelli olabilme ihtimallerinin olduğunu düşünmüyor kimse. Yapılanlarda çoğu kez engelsiz insan bile yürüyemiyor ki engelli insan nasıl yürüsün?
- Tesyev aracılığıyla engelli insanlarımıza neler söylemek istersiniz?
Hayata bağlanıyor olmaları beni çok duygulandırıyor, onlar bu hayatı çok güzel yaşıyorlar. Hepimiz bu hayatı bir şekilde sona erdireceğiz, önemli olan bu hayatın içersinde nasıl mutlu olduğumuz. Ben de’ Bütün Çocuklarım’ dizisinde Kadir İnanır’ın oğlu rolündeydim ve ayağım aksak birini canlandırıyordum. O kadar alışmıştım ki ayağımın aksak olduğuna, bazen dalıp sette kendi çekimimin dışında da aksadığım zamanlar oluyordu. İnsanlar bunu yadırgamıyor. Hepimizin bir engeli olabilir sonuçta.
Röportaj: Arzu CANTÜRK
17 Ağustos 2007 Cuma
Asi Dizisi : Murat Yıldırım
Gönderen Admin Etiketler: Murat Yıldırım